2 Nisan 2016 Cumartesi

Sağ Olun Lütfen...

Bölük Bölük Geldiler. Çok Özür Dilerim. Yudum Yudum Geliyorlar.
Sakin ve Üzgünce; Sağa ve Sola Yığılmışlar.
Belli Herkes Çok ağırlaşmış, Sahne mi ? Aynı Hep Aynı...
Yollar Kesilir, Yollar Düzenlenir. Her Şeyden Bihaber Vatandaşların Kim Geliyor Bakışları...
Önemli Biri Olsa Gerek, Siren Sesleri, Polis Arabaları, Askeri Araçlar...
Herkes Teyakkuzda!
Cumhurbaşkanı mı Dersiniz, Belki Başbakandır..!
Yok yok daha Kıymetli, Daha Değerli, Daha Bulunmaz! Daha Eşsiz Ne derseniz Kabulüm.!!
Şehittir Gelen, Konvoyu ile Sireni İle Askeri İle...
Bu Bir ŞEHİT!
Yaşarken Bu Vatan Bölünmesin
Bu Vatana El Uzatan Na-Mertlere Sıra Gelesin,
Bu Vatanı Parçalamaya Uğraşan Hainlere Fırsat Vermesinler diye.
Fırsat Verilmesib diye Can Veren "O" Kahraman.
Kim mi "O". Adı Tanıdık Bana ve belki Sizlere: İLYAS..!
Soy Adını İnanıl Hatırlamıyorum. Ama Adı İLYAS, İki Çocuğu varmış.
Hoca az Önce Söyledi, Yerler ve Gökler Yankılandı O Ses İle...
Ne Mutlu Değil mi Bana..!
İki Şehitlikte, İki Kahraman Karşı Karşıya.
Okunan Kuran İle Sözlerim Karışıyor, Biri Asker, Biri Polis, Karşılıklı ...
Abimi Bilirsiniz; Adı İlyas GENEL, Diyarbakır da  Şehit Oldu, Kahraman Oldu ŞAhit Oldu Diyarbakırda 2012'ydi.
Çok Olmadı Toprağa Düşeli! Ama Çok Geldi Abimden Sonra Niceleri..!
Yusuf Abi Taşındı İlk Olarak, Sonra Bahadır ve İlker Abi İştiler O Şerbeti.
Şimdi de Karşısına Geldi Abimin İLYAS Diye...
Hocanın Sesi. Hocanın Sesi.

"ALLAHu ekber

ALLAHu ekber,
Lâ ilâhe illALLAHu vALLAHu ekber.
ALLAHu ekber ve lillahi'l-hamd"

Tekrar ve Tekrar


"ALLAHu ekber

ALLAHu ekber,
Lâ ilâhe illALLAHu vALLAHu ekber.
ALLAHu ekber ve lillahi'l-hamd"

He Unutmadan Komutan Sesi Ayrıca Kulaklarımda Kaldı.

Hazır Ol.
Nişan Al.
Ateş.
Tam Üç Kez Tam 9 Silah Sesi.
Son Kez Saygı Atışı.
Şehidimiz Ulu Camiden Kalkmadı. Mihraplı Camiinden Kalktı.
Değiştirmişlerdi ama bu Çok Can Yakıcıydı.
Yolun Kapanması, Acısı, Derdi Yanğını Olan İnsanların Sözlerini Kaldıramamıştı Devlet Büyüklerimiz. Trafik Şehidin Layıkıyla Uğurlanmasından Daha Önemliydi Belli ki.
O Yandın ile, O Acı İle, Neden? Niye? diye Tepkileri Rahatsız Etmişti Belli ki Devlet Erkan-ını...
Sağ Olsunlar-- Var Olsunlar.
Şehit Onlar için de Şehit Oldu elbet ve Olanlara Şahit Oldu.
Hoca Yine

"ALLAHu ekber

ALLAHu ekber,
Lâ ilâhe illALLAHu vALLAHu ekber.
ALLAHu ekber ve lillahi'l-hamd"

Şimdi Herkes Sustu. Şehitler Hazır Oldalar. Birbirlerine Selam Verip Hoş Geldin YİĞİDİM Hoş Geldin.

Seni Bekler idik. Sırasıyla Polisiyle, Askeriyle, Anasıyla, Babasıyla, Şehidiyle,Gazisiyle...

Hepsi Selam Durdu, Hepsi Hoşgeldin ve Güle Güle...
Babam Gidiyor. Baba Nereye. Buradan Duyuyor ve Görüyoruz, Duamızı Buradan Ederiz.
Nereye..!
Olmaz der Gibi Gidiyor.
"Toprak Atarım en Azından Yiğide Olmaz..!"
Baba Niye Toprak Atıyorsun. Her Adımda Üzerlerine Basmıyor muyuz.! Yağmurda Toprak Yerine Onlar Kokmuyor mu Zaten? Neden Toprak Atıyorsun. Toprak Olmadı mı Zaten!
Annem bende Gideceğim Diyor. Belli Üzgün, Yıkık Ama Gururla.
Gururlar Vakur bir Duruşla Şehidi Uğurlayacaklar Gitmezler mi?
Gittiler! Yalnızım Abim İle...
Hala Geliyorlar İnsanlar. Yol Boyunca...
Bölük Bölük Gelişlerinden Belli ki Bütün Bütün Gidecekler.
Sonra Şehit Anası/ Şehit Babası Eşi ve Çocukları.
Sonra!
Ya Sonra...
Ne Askeri, Ne Polisi, Ne de O Vatan Severler!
Kimse Yok, Kimse Olmayacak.
Belki Şehidimizin Mezarı da Gelinlik Kız Gibi Süslenecek Çiçeklerle, Yeşillerle...
Gelenlerse İki Dakika İle kim Bilir Belki O Kadar Bile Değil Bir Fatiha Bir İhtimal 3 İhlas İle Taşları Okuya Okuya Hızlıca.
Tamamdır Gezdiniz Bütün Standları.
Teşekkürler ve Güle Güle.
Giderken ALLAH Razı Olsunlar. ALLAH Gani Gani Rahmet Etsinler Sonra da Bencilce Kendilerini Hatırlarla ve
ALLAH Onların Şefaatini Bizlere de Nasip Etsinler Derler diye Düşünürken
Hoca Böldü Düşüncelerimi.
"Şefaatleriyle Bizleri Kurtarsınlar." 
Kimler ?
ŞEHİTLER..!
Şehitler Onlar İçin de Şehit Oldular. Merkezdeyken Denk Geldi Çiçekçiler Hummalı Bir Çalışma İçindeydiler. Biz Annem İle Kudret Narı Sormaya Gitmiştik.
İç İşleri Bakanlığı, Bursa Valiliği, Bursa Büyük Şehir Belediyesi, Osmangazi Belediyesi...
Şimdi Görüyorum ki Şehidin Baş Ucunda Yerlerini Almışlar.
Adeta Manşette En Önde Yer Almanın Çabasındalarmış, Şimdi Anladım.
Tamam Aferin Hak Ettiniz Hepiniz Manteşlerde Yer Almayı, Fotograflarınızı Çektiler Şehidin Acısını Paylaştınız Aferin.
Sonra ya Sonra he ya Sonra.!?
Ben Bağırdıkça Hocada Bağırıyor.
Kimsecikler Yok Askeri Şehitlikte, Herkes Polis Şehitliğinde.
Hep Yakınırdım Polisleri Ziyaret Eden Yok Diye Oysa..!
Şimdi Bütün Herkes Orada.
Rüzgar Okşuyor O Soğuk Mermerleri, Hiç Yalnız Bırakmaz O Çiçekler ve Böcekleri...
Bursam Şehidimiz var be Şehidimiz!
Alıştık demi.
Kalabalıktan Bile Anlıyorum Bunu O Kadar Az ki. İçi Acıyor İnsanın.
Alışmayın Ne Olur. Alışmayın.
Bizler Geliriz de Gideriz de.
Ama Yapmayın Ne Olur.
Şehit Sizler İçin de Şehit Oldu.
Saygı İle Durdum Abim İLYAS'a ; Zaten Hepsi İLYAS Bana.
Hepimizin Başı Sağ Olsun. Başımız Sağ Olsun. Sesler var Ardımda. Fısıltıdan Sonra Ana, Baba, Gardaş, Eş, Dost İle
Vatan Sağ Olsun da Vatan Bir Olsun da Değil Bir Evladım, Bütün Evlatlarım Şehit Olsun.
Canınız da Sağ Olsun!
Sağolun.[01.04.2016 Saat 18:15'ten 18:19'a]

25 Mart 2016 Cuma

Başka Bir Yazı; Serdar TUNCER

Yeni Şafak gazetesi Yazarı Serdar Tuncer "Türkiye yıkılmaz" başlıklı dünkü yazısında çarpıcı tespit ve değerlendirmelerde bulundu.
Mayıs ayında Türkiye karışacak!
Koordinatörün hedefi, amelenin gayreti, hainin fitnesi bunun için, şakşakçının hayâli, finansörün umudu bu!
Büyük Türkiye istemeyen koordinatör, bölemediği Türkiye istemeyen amele, kendisinin olmayan Türkiye istemeyen hain, kendisinin iktidar olamayacağı Türkiye istemeyen şakşakçı, kendi sözünü dinlemeyenlerin iktidar olduğu Türkiye istemeyen finansör hepsi bir araya geldiler.
Birisinin planı, diğerinin bombası, ötekinin beddua ve fitnesi, berikinin alkışı, bir diğerinin parası aynı noktaya odaklandı.
Hedef, gayret, dert, hayâl ve umut bir oldu. O birin tek cümlede ifadesi ise bu kadarcık: “Mayıs ayında Türkiye karışacak!”

AKTÖRLER VE FİGÜRANLAR
Tarihin çok az evresinde birbirinden farklı bunca aktör, böylesi bir işbölümü ile bir araya gelebilmiştir.
Koordinatör, kendisindekiyle yarışacak yollara, köprülere, havaalanlarına, askeri güce, ekonomiye sahip bir Türkiye'yi asla istemezken; şakşakçı, bütün bunlar kendi eliyle gerçekleşse varlığından katiyen rahatsız olmayacak.
Hain, İslâm âleminin umudu ve duası olan Türkiye'nin kendisine ait olması durumunda en sahici sancaktarlığına soyunacakken, koordinatörün ekonomiden daha büyük huzursuzluk sebebi işte bu umut ve iddia.
Amele, elindeki bombaları patlatarak çıkaracağı kaosla Anadolu coğrafyasında bir devlet hayâli kurarken; finansörün umudu, kaostan uzak, istikrarlı ama iktidarına söz dinletebildiği bir Türkiye.
Menfaatleri birbiriyle bu kadar çelişen bu namussuz ortakların Türkiye'yi karıştırma hedeflerinin bir de gönüllü figüranları var. Her birinin bu oyuna figüran yazılma sebebi diğerinden farklı: “İkbâl hevesi, intikam sevdası, adanmışlık duygusu, gelecek kaygısı, miras at gözlüğü, kör taassub, genetik budalalık…” Ne ararsan var.
Figüranların her biri, bir başka şeyi atabilme kabiliyetine sahip. Kimi kendisini patlatarak bomba atıyor, kimi kafa patlatarak manşet, kimisi gırtlağını patlatarak slogan, kimi de hayâ hissini patlatarak tweet...
Bütün aktör ve figüranlar, gözlerini bu Mayıs'a dikmiş bekliyorlar.
Ne yapıp edip Türkiye'yi karıştıracaklar. Hedef bu.
BAŞARABİLİRLER Mİ?
Nasıl yapacaklar?
Yumuşak karnı çok olan bir ülkede, kaşıyacak yarası gün be gün artan bir zeminde, en olmayacak şeylerin dahi sıradanlaştığı bir zamanda bahane bulmak hiç de zor değil. Türk-Kürt meselesi, olmadı Alevî-Sünnî davası… Tutmadı, saray-diktatör zırvası... Hiç birinden ses gelmedi diyelim; ağaçtan çiçeğe, kuştan böceğe ya bir sebep çıkar yâhut çıkarılır nasıl olsa, dert değil.
Neden Mayıs diye bir soru geliyor akla. Bilmiyorum. Saygılarından değilse de, milleti sokağa dökemeyiz kaygılarından Ramazan'da yapamazlar bu işi. Temmuz- Ağustos figüran bulmak zor, Eylül'e kim öle kim kala… O zaman yaşasın Mayıs! Belki böyledir, belki de şeytanın bile henüz bilmediği bir başka sebep var.
Benim esas sorum başka:
Başarabilirler mi?
Cevabım kısa ve net:
Hayır, başaramazlar!
Diyeceksiniz ki; nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
Geriye dönüp iki buçuk asırlık serencâma göz atıvermek yetiyor emin olmak için. İçeriden dışarıdan bu devleti yıkmak kastı ile o kadar çok dalavere çevrilmiş ki iki yüz elli senedir, haddi hesabı yok. Ama olmamış, ne yaptılarsa başaramamışlar bir türlü.
ANLAMAZLAR
Neden başaramamışlar, diyeceksiniz şimdi de.
Hainler çok kabiliyetsiz olduğu için değil, ülkeyi yönetenler hep akıllı olduğu için hiç değil. Yönetenlerin hain olduğu zamanlarda bile başaramamışlar yâhu, daha ne diyeyim.
Hepsinin derdi yıkmak olamaz, demeyin.
Acı olan da bu ya. Bir yıkılırsa; amelenin her canı sıkıldığında kavga edeceği, hainin, elden gidenleri bin bir dalavere ve şantajla geri alabileceği, şakşakçının biraz da biz yönetelim diyeceği, finansörün sözünü dinletebileceği bir devlet kalmayacak ortada. Durum bu kadar vahim, budalalık bunca yaman.
Onlar nasıl yıkarız diye düşünedursunlar; biz, 'niçin Türkiye yıkılmaz'a cevap arayalım birlikte. Gerçi bulacağımız cevapları kabule, koordinatörün imansızlığı, amelenin kalpsizliği, hainin akılsızlığı, şakşakçının nasipsizliği, finansörün kıblesizliği manidir ama olsun.Bizim marifetimizden değil, bize rağmen, Allah (c.c) bu ülkeyi muhafaza ediyor şuurundaki Türkiye sevdalılarının kalplerindeki iman nuruna emanet etmek üzere arayalım cevaplarımızı.
TÜRKİYE YIKILMAZ
Filistinli bir annenin, Suriyeli bir çocuğun, Mısırlı bir adamın, Kerküklü bir yiğidin, Hindistanlı bir âlimin duası olduğu için değil sadece; Kosova ovasında Murad Hüvendigar'ın gözyaşlarıyla ettiği, ilk ikisi kabul edilmiş duanın üçüncüsü olduğu için Türkiye yıkılmaz.
Mevlânâ'ları, Yûnus'ları, Aziz Mahmud Hüdâî'leri, Hacı Bayram Velî'leri, Seyyid Abdulhakim Hüseynî'leri değil sadece; bütün bu zevât-ı kiramın kendisine ümmet olmakla şeref bulduğu Habîb-i Ekrem'in (s.a.s) mübarek emanetlerini sinesinde saklamaya devam ettiği için Türkiye yıkılmaz.
O mukaddes emanetleri alıp gelişindeki tevazu ile zirveleşen Yavuz Sultan Selim Hân'ın hilafeti, hâkim olmak değil hâdim olmak diye tasvir eden asaleti aşkına değil sadece; liyakatten değil lütuftan doğan bir hikmet ile meclisinin şahs-ı mânevisinde o hilafetin hâlâ mündemiç bulunuşu hatırına Türkiye yıkılmaz.
Altı asır boyunca “İla-yı Kelimetullah” “Nizâm-ı Âlem” diyerek din-i mübîn-i İslâm'ın sancağını üç kıta, yedi denizde dalgalandıran ecdâdın, imansıza diz çöktürüşü hatırına değil sadece; sancak düştüğü yerden kalkar fermanı önünde layık olamayışının mahcubiyetiyle diz çöken evlâdın hatırına Türkiye yıkılmaz.
Er-Rahman'ın yüzlerini bu ülkeye dönüp son bir ümitle dua eden mazlumlara duyduğu muhabbet sebebiyle değil sadece; El-Kahhar'ın o ümmete zulmeden zâlimlere beslediği adâvet hatırına Türkiye yıkılmaz.
Düşmanları kul, dostu Allah; Türkiye yıkılmaz.
Bu ülkeyi sevmeyi iman bilenlerin yanaklarından süzülen her bir damla ebâbil kanatlı bir ah; Türkiye yıkılmaz.
Lâ gâlibe illallah, Türkiye yıkılmaz![24.03.2016]/[Serdar TUNCER]

15 Mart 2016 Salı

Nefretinizi Hasat Edin Artık.

Şimdi bu görüntüye dikkatli bakalım. Bir İnternet sitesinde haber başlığının altındaki yoruma dikkat çekmek istiyorum. Kullanıcı Türkiye'min özeti niteliğinde. İlk yorumu gayet açık taraf/yandaş bazı kesimlerce zaten dile getirilen bir şey. Kullanıcı kendine yedirememiş ve hırsını alamamış olacak ki bir kaç saat sonra tekrar aynı başlığın altındaki yorumuna dahi yorum eklemiş...
Şimdi Soruyorum Türkiye'm de olan arkadaşlarıma ve takipçilerime ;
Teröre Kurban gitmiş 35 candan sadece bir ikisinin mi önemi var ?
35. Canın hangi birine dikkat ettiniz? Kaçı hayatına bir adım atmış?
Hangisi hayatta bildiğimiz anlamda tad almış?
Herkesin birinin tarafında ve yandaşı olduğu ülkemde daha birbirinizi ne kadar öteleyeceksiniz? Ne kadar Nefret pompalanmasına imkan vereceksiniz?
Bazı kardeşlerimin ablalarımın ve hatta hatta abilerimin de buna imkan veren kim isa dediklerini duyar gibiyim...
Ben her söylediğimi söylüyorum.
Bu yorumu getirenlere diyorum ki sorumluluktan kaçmak için bu kadar kolay yolu seçmeyin.
Bu ülke hepimizin. Geçmişte Ektiğiniz nefret tohumları bu gün büyümüş durumda ve bunun önüne geçmektense kendi tohumlarınıza da aynı zihniyeti pompalıyorsunuz.
NEDEN?
Siz kendi devrinizde kaybedenlerdensiniz. Devrinde kaybeden olarak bu devre müdahil olmaya çalışmanız Suyu daha da bulandırmakta ve bulandıracaktır.
Devri değiştirmeye niyetliyiz bizler. Hoş görü ile Huzurlu eleştiri ile Refah iletişim ile...
Sizler gibi Şu'cu Bu'cu On'cu diyerek değil.
Kutuplaşmadan dem vuran abilerim, ablalarım
Siz necisiniz? Sizin sevdiğinizi sevmiyor diye neyin yaftasındasınız?
Sizin sayğı duyduguna sayğı duymuyor diye neden ötekileştiriyorsunuz?
Bizler en azından daha sağ duyulu davranmaya ve sizleri dahi anlamaya çalışıyoruz.
Ama kabul etmeliyim ki sınırlarımızda gezmektesiniz; Anlamakta güçlük çekiyoruz.
Belki Anlarsınız diye en azından bir umut ile küçük bir hikaye paylaşmak istiyorum sizler ile...[İ.G]

"Üç arkadaş varmış. Bu üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri türk, biri kürt, diğeri de ermeni. Ama ermeni olan aynı zamanda papaz. Sıcak havada yürüdükten bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok. Bağların bahçelerin olgun zamanı. "iki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın," diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir türk ama onu görememişler. "Kaç paraysa veririz," diyerek yemeye başlamışlar. Bu sırada bağın sahibi gelmiş. Bakmış üç kişi üzümünü yiyor. Fena bozulmuş ama üç kişiyle de başa çıkamayacağını düşünmüş. Birine bakmış, kıyafetinden ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerine bakmış, konuşmasından kürt olduğunu anlamış. Üçüncüsü de türk.
dönmüş ermeni'ye, "bak bu adam türk, yesin malımı. benim kanımdandır. helali hoş olsun. bu da kürt'tür ama din kardeşimdir. sen niye yiyorsun benim üzümü mü?" demiş. Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen türk ve kürt'ün hoşuna gitmiş. Adam, papazı bir güzel dövmüş. Kıpırdayacak hal bırakmamış, yere uzatmış. Bağ sahibi biraz sonra kürt'e dönmüş. "Müslüman'sın da niye sahipsiz bağa giriyorsun. Bu adam benim kanımdan yediyse afiyet olsun, çünkü o Türk'tür kardeşimdir," diyerek bir güzel onu da dövmüş ve yere uzatmış. Bu durum türk'ün hoşuna gitmiş biraz sonra türk'e dönmüş ve "tamam anladık türk'sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi?" diyerek türk'e de vurmaya başlamış. Türk yumrukla yere yuvarlanınca kürt'e dönmüş ve "biz," demiş "papazı dövdürmeyecektik".
İlk bomba patladığında birlik olacaktık kimin öldüğüne bakmadan.. Suruçta mitingde bomba patlarken oh olsun diyen sözde Türk milliyetçileri ve Ankara da ki patlamalara oh olsun diyen sözde Kürt milliyetçileri onların fikirleri ortak.. Bir türk bir kürde düşman olmaz düşmansa gavurdur.. bir kürt te bir türke düşman olmaz ha düşman ise oda gavurdur."[Hikaye alıntıdır]

4 Mart 2016 Cuma

Eski Kurucular Şimdi Oyuncular

Afganistan'daki Marksist hükümetin daveti üzerine Komünist lider Leonid Brejnev'in emriyle Sovyetler Birliği, 24 Aralık 1979'da Afganistan'a girmişti. Afgan mücahitler, Ruslarla 9 yıl savaştılar. Yenilen Sovyet askerleri 15 Mayıs 1988'de geri çekilmeye başladı ve 15 Şubat 1989'da büyük kayıplar nedeniyle Mihail Gorbaçov'un emriyle işgal sona erdi.
Savaş sonrası Sovyet güçleri, resmi kayıtlara göre Afganistan’da 14 bin 453 askerini kaybetti. Okumak İçin Tıklayınız. 
Muhtemelen ölen Rus asker sayısı gerçekte daha fazla. 451 Sovyet savaş uçağı düşürüldü. Afganistan hezimeti Sovyetlerin sonunu hazırladı. Afganistan’dan askerlerini çeken Gorbaçov döneminde SSCB darmadağın oldu.
Sovyetler, Afganistan'a girdiğinde, buranın Sovyetler’e bağlanacağı ve Rus toprakları olarak Hint Denizi’ne kadar inecekleri yazıldı, çizildi. Ama neticede SSCB Afganistan'dan kovuldu ve BİRLİK dağıldı.
Bu defa 11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD, 2001 sonbaharında Afganistan’ı işgal etti. ABD’nin buraya yerleşeceği veya “kuzey” “güney” diye ülkeyi ikiye böleceği yazılıp çizildi. ABD ve yandaşları da burada tutunamadı. Bu sefer dünyanın diğer süper gücü ABD ve diğer destekçileri de o garip Afganistan’dan tekme tokat kovuldu, zelil ve perişan edildiler.. Okumak İçin Tıklayınız.
Rusların, Amerikalıların, Avrupalıların... Kısacası Haçlı-Siyonist ittifakının küçümsediği işgal ettiği o Afganistan, zayıf ve fakir de olsa hala bütün olarak ayakta duruyor.. Milyonlarca şehit verse de bugün Afganistan süper devletlere mezar oldu.
Afganistan'da şu an bulunan tek askeri ve siyasi güç Türkiye'dir. Türkiye, resmen NATO adına orada ama tüm birlik ve komutanlıklar Türk askerinden oluşmaktadır. Başka yabancı güç kalmadı.
ABD Irak'ı işgal etti... Okumak İçin Tıklayınız. 
Yıllarca, artık “ABD buradan çıkmaz ve Bağdat artık Washington oldu” denildi, “ABD, Türkiye’ye komşu oldu” denildi. “Kürtler ABD’ye bağlanıyor” diye konuşuluyordu. ABD, Irak’ta da tutunamadı. Çekildi, defolup gitti.. Gitti gitmesine ama yerini İran'a bıraktı. Tüm Irak'ı, İran denetimindeki Iraklı Şiilerin yönetmesini istiyordu. ABD zahiren İran’a düşmanmış gibi yapıyor ama Irak’ı, Tahran’a teslim etmeye yelteniyordu. Başbakan Nuri El Maliki bunun taşeronluğuna soyunmuştu...

Ama Irak Kürtleri ABD’ye uyup İran’a teslim olmadılar. Sünniler ise Saddam’ın generalleri, Saddam’ın istihbarat birimleri eliyle dünyayı sarsan işler yaptılar ve İran’a onlar da teslim olmadılar..
Yani işgalciler, Irak’ı da tam olarak arzu ettikleri gibi bölemediler. Herkesin kan, can, para döktüğü Irak'ta yine Sünni ve Kürt kesimler, ABD’ye veya İran’a değil aksine Türkiye’ye yaklaştılar. Bugün artık Irak Kürtleri, Ankara ile kader birliği yaptılar ve fiilen Türkiye’nin bir parçası haline geldiler. Eğer Irak, ABD’nin isteği doğrultusunda ilerde bölünecek olursa Kürtler de dahil özellikle Sünni halkın yakınlaşma veya birleşme konusunda hangi ülkeyi tercih edeceğini öğrenmek için müneccim olmaya gerek yok. Türkiye’nin Irak Şiileri ile de çok iyi ilişkileri var.

Şimdi gündemde Suriye var ve Suriye’nin de üçe bölüneceğinden söz edip masabaşı yeni “Sykes-Picot haritaları” yayınlıyorlar. Washington’da oturup yeni Suriye haritaları üretiyorlar. Şurdan şura Esad’ın olacak, burdan bura PYD’nin olacak. Kalanı muhalifler yönetecek. IŞİD de şurada duracak.. Ohh ne ala...
1991’de işgal ettiğinden bu yana Irak’a düzen getiremeyen, şekil veremeyen, 2001’de işgal ettiğinden bu yana Afganistan’da nizam sağlayamayan Amerika şimdi de Suriye’ye çeki-düzen getirecekmiş. Vay anam vay...
Washington’un üfürükten senaryolarını vahiy gibi görerek bu ülkede ve bu bölgede gelecek planı yapanlar kafalarına şunu soksunlar: 25 yılda Irak’ta, 15 yılda Afganistan’da düzen kuramayan ABD, Suriye’de asla düzen kuramaz, kuramayacak..
Yayınladıkları parçalanmış Suriye haritaları ABD’nin psikolojik savaşının bir yansımasıdır. Kaddafi’den sonra Libya’yı bölmek için de çok uğraştılar. Bölmek için Halife Hafter isimli işbirlikçi generali desteklediler. Ama beceremediler. Okumak İçin Tıklayınız.
Bundan sonraki haritaları işgalci güçler, işbirlikçi azınlıklar değil, toprağın sahibi olan halklar belirleyecekler. Çünkü artık halklar, sömüren istilacılara fırsat vermeyecek. Halklar işgal güçlerine ve ihanet şebekelerine karşı savaşlarını devam ettiriyorlar. Suriye’de devam eden savaş, işte böyle bir savaştır. İstikbal, sömürgecilerin, vesayetçilerin, güçlülerin değil, halkların ve halklarla beraber olan devletlerin olacaktır.
Bu nedenle Türkiye, dış siyasetini ülkelerdeki yönetimler üzerine değil, halklar üzerine inşa ediyor. Bu nedenle Türkiye, bugün yedi düvelle mücadele ediyor, yetmiş yıllık ABD-NATO macerasını çöpe atmaya hazırlanıyor.
Artık Türkiye olmadan bu coğrafyada hiçbir proje icra edilemez. Zemin bulamaz, tutunamaz. Ortadoğu’nun da İslam dünyasının da kalbi Türkiye'dir.. Güçlü devletlerin dünyayı paylaştığı ve yönettiği dönem artık bitmiştir. Yeni Dünya Düzeni, hakiki manada halkların irade ve tercihlerine göre şekillenen bir dünya düzeni oluyor.
Batı yüz yıl önce İslam coğrafyasına misafirliğe gelmişti. Gelirken eli boş gelmedi, fitne-fesat ve bombalarını hediye getirdi. Yüzyıl sonra şimdi Müslümanlar Batı'ya iade-i ziyarette bulunuyorlar. Herhalde eli boş gitmeyeceklerdir.
Tehditkâr ve buyurgan üslupla Türkiye ve İslam alemine nizam vermeye çalışan Batı, bu günlerde ne oldu ise hümanistleşti. “Dünyamızı savaşla değil, barışla dizayn etmenin mümkün olduğu” telkin etmeye başladılar.
Şimdi oyunun kuralları değişiyor. Bundan sonra kuralları Batı değil, başkaları koyacak. Görünen köy kılavuz istemez. Umutsuzluğa gerek yok. “Gözü olana gün ışımıştır.” [Alper Tan]

29 Şubat 2016 Pazartesi

Neyleyim

Umutsuz Bekleyişlerimize Bir Kuru Tane
Acziyetimiz hat Safhada, Çürük Kokusu
Kayıplarla Buluşlar Tek Hedef Savaştayız.
Sevgi bile Karşımda Yeğlemem Düşmanı.

Yatırdım Saatleri Sol Göğsüme
Çektim Yorganı Göz Bebeklerime
Ateş Yağar  Tenime Sensizim.
Sevgi bile Karşımda Neyleyim Düşmanı.

Kara Kaplıdır Kara Kalelerin
Aşılmaz Yerlerdesin  Gelemem
Örme Duvar Aramıza Geçemem
Sevgilim bile Karşımda Meyletmem Savaşa
Savaşı Neyleyim ki İstemem ben İstemem...

Uzun Yollarımıza Yıldızlar Yağdı SeSSizce
Kara Cahil Kadın;
"-Sus Pis, Aşağılık Aşık..."
Ter Dökme Ey Can.
Eyy Aşk
Kaybeden Ne Sen ne Ben
Yalnızlık Böyleyken Neyleyim Savaşı...[24.02.2015]/[İ.G]

25 Ocak 2016 Pazartesi

Bir Pazarda İki Tegâh

Pazar Kurmuştuk Biz Onunla, Pazarımız Vardı...
Bu Hayatta O Bana Müşteri, Ben Ona Ev Sahibiydim.
Methettim Kendimi, Övdüm Yalansız...
Olmayana Bir Artı Katmadık; Yalın, Sade ve Duru...
Tezgâhımı da Ürünlerimi de, Beni de Doğru ve Kaliteli Olduğunu Görsün Diye..!
O da Açtı Tezgâh. Malları azdı Sesi de Kısık.
Tok Satıcı Gibiydi Bence Utangaç...
Pazarlayamıyordu Kendinde Olanı Hem Müşteri Hem Pazarcı Olan "BANA"
Tenha Kaldı Tezgâhı.
Ben Gittim.
Bu Nedir ? Bu Sende Midir?
Yardımcı Oldum hem Ona Hem Bana...
Bir Pazarda İki Pazarcı İki Yabancı!
O Pazarda Pazarcılar Müşteri İdiler Tezgâhlara...
Ben Bitirdim Mallarımı da Kendimi de: Kaldırdım Tezgâhımı..?
Onun Tezgâhı Çok Boş Kaldı, Belli Yabancıydı ve Yalnızdı ama Dik.
Kaldırmaya Başladık O Tezgâhları, Ben Mutlu ve Duygulu.
Şimdi ben Elleri Açık ve Samimi, O Tezgâh Hüzünlü, Sessiz ve Pişman Bir Müşteri.
Pazarlar Hep kurulmalı bu Hayatta.
Hikayeler de Daha Bitmedi, Bitmeyecek Belkide...[i.g]/ [22.12.2015]


11 Ocak 2016 Pazartesi

Meselenin Özü "... Biliyoruz ..."

Birde Şöyle Bir Mesele Var.
Örnekle Anlatmaya Çalışacağım. Ben Biyolog'um ve 4 Yıl Biyoloji Bilimi ve Alt Bilimleri Üzerine Eğitim Aldım. Makro ve Mikro Canlıların Hayatları, Anatomileri, Fizyolojileri ve Benzerleri (İç ve Dış Yapıları)Hakkında Tabiren Dirsek Çürüttüm.
Bir Arkadaş da Pazarda Tezgahtar, Okul İlmi Tahsil Etmemiş. İşini de Oldukça İyi Yapıyor.
Sağlam Laf Çeviriyor Ağzında. Klasik İki Yurdum İnsanıyız ve Her Konuda Bir Bilgi ve Yetenek Sahibiyiz ya... Bu Arkadaşım da Aynen Böyle.
Ara Ara Toplanıp Çaylı-Sigaralı Sohbetlerimiz olurdu.Konu Değişken Her Zaman. Bazen Din, Bazen Politika,Bazen Askeri Ama Değişken. Bunca Değişkenliğe Rağmen Biliyoruz Herşeyi..Öyle Gazete, Dergi,Kitap,Makale gibi Entellektüel İşleriyle İlgilenen Bir Tip Değil. Araştırmaz Yani :)
Klasik İşten Gelince Televizyon Makinesinin Karşısında Şu Dizi, Film, O Belgesel, Bu Haber Gezer Durur! Ülke ve Dünyaya Dair Bilgi! Depolar.
Bir Gün Bilim İnsanlarının Dünyanın Dönmesi Konusunda Bizleri Aldattığını Konuştuk. Öyle Hemen Reddetmedim, Elbette Onun da Sözleri ve Kanıtları Var Kendince..! Ama Bilgi Sahibi Olmamasına Rağmen Fikir Sahibiydi.Başka Bir Buluşmada Fizikti Konu ve Atomu Reddetti.
Geçenlerde Evrimi Duymuş bir Yerden Geldi Benimle Tartışıyor. Reddediyor Tabi.
Biraz Kendi Kendine Konuştu, Ara Ara Carles Darvine Küfürler Etti, Biraz Zaman Sonra Kendince Evrimi de Kanıtlıyordu. Bilimsel ve Kanıtsal Örnekler/Adresler Gösteren Bir Tipim. Farazi Konuşmak Evrene ve Tanrıya İftira Niteliğinde Benim İçin. İzahlar, Kanıtlar , Deliller ve Anlatımlar . Bu İlim Üzere 4 Yıl Hem Ana Bilim hem Alt Bilim Üzere Tahsil Yapmama Rağmen 2.5/3 Saatin Sonunda
"-Sen Boşver Bunları, Hepsi Yalan Ben Biliyorum." Sözünü Duydum. Ben Biliyorum Ne Kadar Cüretkâr Bir Söz Olmuş Değil mi? Yazarken Fark Ettim Bende...
Nereden Biliyorsun deyince ;
"Hani Bilgisayardaki Tarayıcıların Arama İmleci Olan Tekerlek Varya Aynen Onun gibi İşte.
Sanki Arama Yaptı da Biran Kayboldu Bildiklerinin Arasında!

10 sn Falan  Sürdü Sonra Hata Vermiş Olacak ki Arkadaş "-Biliyorum." Diyebildi Sadece Önü Açık Sonu Açık Tek Kelimeye Tutunmuş Gibi.
Herkes Kendi Dalında Sekmeli. Evet Kesinlikle Kendimizi Geliştirmeliyiz Ama Reddedişçi ve Faraziyetçi Yaklaşım Sergilemeden. Ben Biyolog'um Bir Ziraat Mühendisinin Bilgisine Erişebilirim Teorik Olarak ama Ziraat Mühendisini Reddedemem ya da bir Avukatı! Veyahutta Subayı.
Ülkem Siyasileri ve Askeri Yönetimi 40 Yılı Aşkındır Çeşitli Yollarla Çözmeye Çalışıyorlar Terör İlletini. Ama Bizim Çok Bilmiş Zihniyetimiz 30 Yıllık Siyasinin, 20 . 25 Yıllık Komutanı Fikir, Görüş, Taktik ve Savunmasını Reddediyor.
"İndir Oraya 100 Bordo Bak ne Oluyor." Diyerek 40 Yıllık Yarayı 40 Saniyede İyileştirebiliyorlar.
Hiç Bordo Gördün mü?
Hayır.

Askerlik Yaptın mı ?
Evet.

Ne Olarak ?
Piyade.
Göreve Çıktın mı? Çatışmaya Girdin mi? Destek Olarak Çatışmaya Sonra Katıldın mı?
Hayır.
Yat, Kalk, Sürün 5 km Koş. 15  Ay Sonra Terhis Oldu Geldin Demi.

Evet Kanka ve 100 Bordo İle Terörü Çözüyorsun Öyle mi?
Ama Kanka ... ... ...
Ya da Ülkem Gitmiş  Çok Uzun Bir Süre Sonra İlk Defa Katara Üs Kurmak İçin Karar Almış..!
Neymiş Katarda ne İşimiz Varmış! Gelişmiş Ülkeler Böyle Yapmazmış.
Dünyadan Haberi Yok ki Gelişmiş Ülkelerden Haberi Olsun.
Bütün Tarihimiz Boyunca Yabancı Çanakçılığı (Mandacılık) Var Olmuştur Ulusumda.
Yazmakla Bitiremem İnanın ki.
Birde Türk Olmayan ya da Ülkem Aleyhine Çalışan Herkesin Sözüne Tam İnancı Var  Ülkem İdarecilerine, Din Görevlilerine, Subayına Yalan Söylüyorlar Diyebilecek Kadar Biliyorlar.
Çok Biliyorlar.
Dilerim Anlatabilmişimdir. Bilmeyelim Sadece Bilebildiğimiz Kadarını Bilelim Lütfen.
Ölçülü Bilelim, Edepli Bilelim mi?
Selam ve Dua İle... [31.12.2015]/[İ.G]