20 Ocak 2015 Salı

KURAN, PEYGAMBER ve ALLAH AD'ına...

Son Zamanlarda Yaşadığım gerek medya gerekse sosyal çevremden edindiğim ve zihnime yer eden bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum sizlerle...

KURAN'da aklın verilen en önemli nimetlerden olduğundan bahsedilirken şu zamanımızda bu bahsin değiştiği çok açık bir şekilde görülmektedir. Oysa Bilim ve Teknoloji Çağındayız yani  Aklın Kullanıldığı zamandayız.
Akıl din ve ilim ile birlikte kullanıldığında esas edebine kavuşur ama görüyoruz ki KURAN'sız ALLAH'sız ve PEYGAMBER'siz bir din ile birlikteyiz ve bu dinde  aklın yerini akıllı gibi  görünmek almış.Belki bazılarınız bu söz üzre sayfayı kapattı ama bunu anlamaya çalışmadıkları ve  o söylediğim KURAN'sız, ALLAH'sız ve PEYGAMBER'siz oldukları için.KURAN ve ALLAH'ınedebi ile edeplenmiş ve bunu da dünyaya geldiği dönemden beridir gösteren Efendiler Efendisinin ilim ve edep üstüne olan bir çok sözü , İslamın ilk emrinin OKU ile başlamasındaki derin manayı pas geçildiği çağlar yaşadık ve yaşıyoruz. Belki de bana göre en vahimi bu dönemlerde olanı. KURAN'ın içini sır ve efsanelerle dolduran onu kripto bir kitaba dönüştüren zihniyet: Akıllara Peygamberden gelen düsturun tam tersini yerleştirmiş ; "nasılsa öldü, düzeltecek hali yok ya" deyip yalan yanlış hadis adı altında toplumun birçoğunu kullanır hale gelmiştir.
Toplumsa zaten sorgulayan bir zihniyete sahip olmadığı için (sorğulayanları ayrı tutarım)  bu söylemleri kabul edip biat etmiş durumda ve söyleyenleri de gönül payi tahtlarına oturtmuş durumdadır.
Günümüzde Ebu-Cehillerin Peygamber, Peygamberlerin İse Ebu-Cehil ilan edildiğini Aşikare görmekteyiz.
Bu Duruma karşı duruşumu sergilemem gerekti İtirazım yok EDEB'ime Aykırı...
Belki Yazımın devamının nasıl gelecegi ve nasıl biteceği konusunda hala okuyanlarınız var ise az çok kestirmiştir. Ama çok rahatsız edici bir durum. Akla karşı yapılan bu HAKsızlığa karşı EDEB'en itiraz etmeliyim.


Eskiden ALLAH adına diye konuşma yapan hadsizler ALLAH'ın planını bozamayınca belkide şimdiki gibi KURAN ve PEYGAMBER adına Konuşmaya girişmiş vaziyetteler. ALLAH'ı yalanlayamayanlar KURAN'ı ve PEYGAMBER'i yalanlar haldeler. Eskiden Günümüze kadar Aralarında muhakkak ki Edep sahibi olanlar olmuş olabilecek insanları bile töhmet altında bırakan bu zihniyet dönemimizde oğul vermiş ve ne ALLAH'ı bilen ne KURAN'ı anlayan ne de PEYGAMBER'i dinleyen bir döneme meydan vermiştir. Belki yanlış gelebilir ama sizden özellikle ricam etrafınıza biraz dikkat edin. Kaç kişi konuşurken KURAN ayeti ile konuşuyor ve PEYGAMBER duruşu sergiliyor. A dostlar sakın ha sözlere aldanmayasınız. Unutmayalım ki dünyanın en iyi Edebii ve Şairi şeytandır. Dillerindeki; ALLAH diyor ki deyip, ALLAH'a ait olmayan, PEYGAMBER söylemiş, KURAN da yazıyor dedikleri menşei Belli olmayan fikir ve düşünceleri din ZANnederek bilmiş konuşurlar.
Oysa KURAN İnsan ve Beşer ayırımı yapıyor. Bu yazıyı okuduktan sonra açın ve KURAN'ın Kalbine(YASİN SURESİ) Dokunun Dinleyin Bakın ne diyor. Arapça Değil TÜRKçe Okuyun. Anlayarak, Anlamaya Çalışarak Okuyun. Sonrasında da PEYGAMBER'in Hayatını(Siyer-i NEBİ) okuyun ve etrafınıza bakın onlar mı anlamış, siz mi anlamışsınız yoksa  anladığınızı mı ZANnetmişsiniz.
Belki İSLAM Galip gelecektir İNSAN üstüne belki şeytan bilemem ama Devrin sahip olduğu inançta Hurafe bir Kitap, Ötelerde bir ALLAH ve Efsanevi bir Peygamber bulunmakta...
Ha unutmadan Kitap eskimiş, Peygamber ölmüş ve ALLAh ise Ötelerde olduğu için ağzından çıkan her sözü gerek ALLAH, gerek Peygamber ve gerekse Kuran sözü  var sayılan  Firavunların ve Müritlerinin sonları da yine MUSA elinden olacaktır. Sonsuz İlim Sahibi ALLAH (Esselam) ise belkide yine İSA ile onlara Ruh üfleyip hayata döndürecek ve onlar yine MUHAMMED'e  Sövecekler EDEP'sizce... MEVLA işte Neyliyorsa Güzel eyliyor.
Şimdi Yapın Tıpkı ATA'larınız gibi Görün Ömür Boyu Çekeceklerinizi HAKK ALLAH'ındır...
KURAN Aklını kullanmayanların kimler ve neler olduğunu bildiriyor.
Dön ve Bir Bak Kendine...[İ.G]

12 Ocak 2015 Pazartesi

Ali'nin gerdek gecesi muhteşem geçti!

Edebiyatçı-Yazar D. Ali Taşçı, 'evlilikte denklik' konusunu ele aldığı "Ali'nin gerdek gecesi muhteşem geçti" başlıklı yazısında gençlere ve ebeveynlere önemli tavsiyelerde bulundu.

 

Ali, edebiyat fakültesini bitirir bitirmez köyüne döner ve anasının elini öper; ana oğul kucaklaşırlar, hasret giderirler.
Ana, yılların özlemini giderebilmek adına, oğluna en güzel yemekleri hazırlar ve onu sofraya oturtur. Ali yemek yerken, annesi onu seyreder ve mutluluk denizlerine dalıp çıkar. Gözleri yaşlı, içi kıpır kıpırdır. Oğluna bakar bakar inanamaz; kerata büyümüş de üniversiteyi bitirmiştir.
Ne var ki, Ali üniversitede okurken, tek evladının mürüvvetini görebilmenin hayaliyle yaşar, anası. Yetim büyüttüğü oğlunu bir an evvel evlendirmek ve torunlara karışmak en tatlı rüyasıdır ve bu rüyanın çabucak gerçekleşmesi en büyük dileğidir.

Ali!..
Buyur anne!
Ali, yavrum; biliyor musun koskocaman adam oldun. Ben hep bugünü bekleyip durdum. Oğlum ne zaman üniversiteyi bitirecek ve onu baş-göz edeceğim diye yanıp tutuştum! Aha şimdi yanımdasın ve tam da evlenecek çağdasın. Şu bizim komşu Ahmet Ağanın kızı Zeynep büyüyüp serpilmiş. Hemi de bir güzellik var ki kızcağızda, sorma gitsin! Sonrasında Aliciğim, Zeynepin inek sağışnı bir görsen, bütün köye nam salmış! Köylü hep onun inek sağmasına hayran. Gencecik kızlar, Zeynepin inek sağma biçimini görebilmek için sabahın köründe, Zeynepin ahırının önünde sıraya diziliyorlar! Şimdi demem o ki, Zeynepi sana alalım oğul!

Ali şaşkındır; fakat anasının ısrar ve duygularına dayanamaz ve Zeyneple evlenir.

Gerdek gecesi gelip çatar. İkisi gerdeğe girerler. Ali, edebiyatçıdır ya, bildiği aşk şiirlerini, Zeynepin karşısına geçerek okumaya başlar. Bazen de bir dizini yere koyarak Gelin Hanıma serenatlar okur. Hele Fuzuliden bir beyit okuyuşu var ki, odada yankılanır olmuş:
Aşk derdiyle hoşem, el çek ilacından tabib/ Kılma derman kim, helâkim zehr-i dermanındadır.
Zeynep hayretler içinde Aliye bakar durur. Ali serenatlarını sıklaştırdıkça, Zeynepin canı sıkılır ve patlar:
Ali, haydi ne yapacaksan yap artık; ben yarın sabah erkenden kalkıp inek sağacağım!..
Evlilikte denkliğin (küfüv) önemi saymakla bitmez. Bu aynı zamanda Peygamberimizin de bir uyarısıdır. Denklik derken, kültürel, ekonomik, sosyal; hatta siyasal bakış açılarının çok zıt yerlerde olmaması gerekmektedir. Yoksa çatışma kaçınılmazdır.

 

Sadece güzelliğin öne çıktığı evliliklere şehvet evliliği desek yanılmış olmayız. Böylesi durumlarda ilk altı ayda aile çatırdar ve sonra devam etse de yaralı bir biçimde varlığını sürdürebilir; çünkü şehvet kalkışmaları hazza dayanır, bunun da ömrü uzun değildir.
"Bataklıkta büyüyen gülden sakının" buyuruyor, Peygamberimiz (A.S). Bunun açılımını da şöyle yapıyor:  Kötü bir aile içerisinde, iyi bir eğitim almadan büyüyen güzel kız.Hepimiz yakın çevremizi biliyoruz, nice bunalımlar, kavgalar, ayrılıklar yaşanmaktadır. Başta canlarını ortaya koyanlar, birbirlerine canlarını sunanlar, kısa zaman sonra birbirlerine kurşun sıkmaya başlıyorlar. Terbiyenin önemi tartışılmazdır. Terbiye, Rabbin insanda tecellisidir. Bunun kendisinde gerçekleşmediği insan, kısa zaman sonra dünyanın en çirkini, en çekilmezi konumuna gelir.

 

"Boyca, yaşça, malca, soyca sizden düşük olanı tercih edin." diyor Peygamberimiz, erkeklere. Bir evin içerisinde iki insan varsa, orada kavga eksik olmaz. 'Karı-koca'yı teke indirmek ve 'burada bir aile var' demek en doğru olanıdır. Kadın, çayın içindeki şeker gibi olmalı, gözükmemeli, fakat hayatı o tatlandırmalıdır. "Benim ekonomik bağımsızlığım var, benim cüzdanım ayrıdır." derseniz, bir otelin odasında iki ayrı yabancı gibi hayat ı geçirirsiniz ve kavganız da eksik olmaz.
Kadın- erkek mıknatıs gibi birbirlerini çekmeli, itmemelidir. Ne var ki aşk değil de şehvet evliliği yapanlar, birbirlerini değil, kendi nefislerini, kabaran şehvetlerini sevdiklerinden, sonradan birbirlerini iterek hayatı ıskalıyorlar. Nefs çekicileri nerede varsa, onları nerelerde bulurlarsa o tarafa doğru meylediyorlar. Bu, aslında, ruh terbiyesine erememiş olanların kaçınılmaz sonucudur. Zihin hicretini gerçekleştiremeyenler, eşya değişikliği, mekân değişikliğiyle mutlu olacaklarını sanıyorlar. Bunun sonucunda da sert kayaya toslayarak yaralanıyorlar.
Oysa aşk, vahyin emzirdiği çocuğun adıdır; şehvetse, şeytanın kırbacının nefsi büyülemesidir. Biri ebediyete götürür, mutlu eder, diğeri bataklıkta boğar.

 İsa GENEL: Evlilikleri Gerçekten İyi Değerlendirmek Gerekli. Hem Maddi Hem Manevi Hem de İmani Yönden...
Günümüz Dünyasında Hocamız Sadece Bir Boyutu İle Değerlendiriyor İken Bir de Evlilik Öncesi Ayaklar Altına Alınan Durumlar Söz Konusu... Bu Durum da Yeni Akit Gazetesi Okur Postası Bölümünde MANİSA'dan İsmail AYBEY Bir Kısmına Çok Güzel Deginmiş.

8 Ocak 2015 Perşembe

Dün... Bugün ve YARIN..!

Fransa’da, (sık sık İslam dini ile de dalga geçen) mizah dergisine baskın yapılmış.
12 insan ölmüş.
Bu olay hakkında ne düşünüyorum?
İlk soru: “Böyle bir eylemin içinde olmayı hiç düşünür müsünüz, aklınızdan böyle bir eylem hiç geçti mi?”
Cevabım net: “Hayır..”
Bir soru daha: “Sizin sözünüzü dinleyecek birisi, böyle bir eylemin içinde olmak istediğini söylese, ‘onay’ verir misiniz?”
Cevabım yine net:  “Hayır..”
Tekrar sorsalar: “Böyle bir eylem tarzı, güzel olmuş mudur?”
Cevabım şu: “Hayır..”
“Son soru, bu eylemi kınıyorsunuz değil mi?”
Cevabım:  “One minute..”

Cevabım niye “One minute?”
Sen İslam dini ile dalga geç...

Hz Peygamber’i komik çizgilerle küçümse, tahkir et...
Hatta yayın çizginin hemen hemen tamamını, “insanları tahkir etme” üzerine inşa et!
“Yapmayın etmeyin, bu yol yol değildir” diyerek uyarıda bulunanlara, “zırt erenköy” diyerek dikkate alma!..
Sonra başına bir olay gelince, benim onu kınamamı bekleyin.
Yok öyle üç kuruşa beş köfte!

Mısır’da halk gösterisi sırasında, eli kanlı teröristler, çoğu hedef gözetmeksizin açtıkları ateşle, 3 binden fazla insanı öldürdüler...
Hangi biriniz, kapı kapı dolaşıp: “Bu olayı kınıyor musunuz” dediniz?
Hiçbiriniz..
Bireysel olarak da...
Devletler olarak da...
Bir gecede, 3 binden fazla insanın öldürülmesine, bu dünyada kim, ne tepki verdi?
O katliamın sorumlusu kimdi?
Darbeci general Sisi...
Sisi’yi, Fransa kınadı mı?
Kınamadı...
Tam aksine, Fransız Cumhurbaşkanı ile kolkola girip resim verdiler...
Şimdi benden ne istiyorlar?
Mısır’daki katliamın üçyüzde biri oranındaki bir ölümlü olayı kınamamı...
Ben de onlara, “one minute” diyorum...
Haksız mıyım?
“Dergi çalışanlarının, Mısır’daki olayla ne ilgileri var?” diyecekler...
Biz de bir şey demedik.
“Ben o eylemin içinde olmam” dedim.
Yapmak isteyen bana sorsa, “(yap) demem” dedim...
Ama, işlediğiniz günahları adeta temize çıkartırcasına.. Kendinizi pir-ü pak göstermeye kalkarsanız...Hiçbir hatalı işiniz yokmuşçasına, kendinizi masummuşsunuz gibi göstermeye kalkarsanız...    “ O kadarı da fazla” deme hakkım yok mu benim?...
Irak’ta... Pakistan’da... Afganistan’da...
Hemen her hafta...
Şu meydanda, o parkta, bu sokakta...
Hatta camide, türbede...
Çoğu Batı menşeli patlayıcılarla 30-40 Müslüman birden ölürken...
Herkes günlük hayatına devam edip.
Batı ülkeleri hangi Müslüman ülkeye, hangi silahı satmanın kirli planlarını yapmaya devam ederken...
Ortadoğu ülkelerinin yeraltı zenginlikleri üzerinden, Batı ülkeleri birbirlerine racon kesip, “Ben daha fazla pay alacağım, sen daha az alacaksın” kavgaları yaparken...
O kavgalar yüzünden, Müslümanların kanları, oluk oluk akıtılırken...
Herkes uyuyup...
Fransa’da tekil bir olay yaşandığında...
Sabahtan akşama kadar, başımız şişirilecek kadar yoğun şekilde gündem oluşturulursa...
Bizim de, “pardon” deme hakkımız olmaz mı?
Fransa’da “12 kişi öldü” diye, adeta Müslümanları hedef göstererek, “Fransa’nın 11 Eylül’ü” yorumu yapan, bizim mahalledekilere ne diyelim?
Bre ahlaksızlar, İslam coğrafyasında milyonlar ölüyor...Elan ölmeye devam ediyor...

Siz “Irak’ın 11 Eylül’ü...

İran’ın 11 Eylül’ü...

Suriye’nin...

Afganistan’ın...

Pakistan’ın 11 Eylül’ü”nü bir türlü ilan etmiyorsunuz da, nasıl bir ahlaksızlık içindesiniz ki, elin gavurunun avukatlığına soyunup, Müslümanlar aleyhine kışkırtıcılık yapıyorsunuz?
ABD’nin “11 Eylül”ünü gördük...
“11 Eylül” bahanesi ile, Müslümanları nasıl tahkir ettiklerini yaşadık...
11 Eylül’ü gerekçe gösterip girdikleri Irak’ta kaçyüzbin Müslümanı öldürdüklerini gördük...
Şimdi bir de, Fransa üzerinden, hangi İslam ülkesine girilip, yüzbinlerce Müslümanın öldürülmesini istiyorsunuz?
Ki, 12 kişinin ölümünü, “Fransa’nın 11 Eylül”ü ilan ediyorsunuz!

Aslında olması gereken ne?
Kimsenin kimseyi öldürmediği bir dünya...
Ama kimsenin kimseyi tahkir de etmediği bir dünya...
Bir bölgesinde milyonlarca insan kanının bedava olduğu, diğer bölgesinde ise, tek bir insanın kılına zarar geldiğinde, gözlerin şaşılaşmadığı bir dünya...
“Dünya, beşten büyüktür” diyenlerin ayak oyunları ile devredışı bırakılmak istenmediği bir dünya...
Varsanız bu “dünya”ya...
Birlikte yürüyelim...
Yoksanız...
Kimse sizin, “konu mankeni”niz değil!
Bizde binler ölürken, katiller ile siz kolkola gireceksiniz.
Sizde üç kişi ölünce, biz “kınama” yayınlayacağız...
Yok böyle bir “dünya”!

Ali Karahasanoğlu